Uygun şartlar bir araya geldiğinde olacak olan kaçınılmazdır. Eğer bir ağaçsanız ve kışın yapraklarını dökmeyen o şanslı azınlıktan biri değilseniz, şu an kuzeyden esmekte olan rüzgârın yapraklarınızı sizden kopartacağını bilirsiniz. Bu gerçekten canınızı yakan bir süreçtir. Kaçınılmaz olması durumu kabullenmenizi kolaylaştırır sadece.
Nehrin kenarına gelip yazın gölgemde oturan, kışın sevgilisiyle gelip romantik anlar yaşayan ya da yakındaki yoldan geçmekte olan herhangi bir insan bana baktığında çekmekte olduğum ya da çekecek olduğum acıyı düşünmez. Özellikle âşıkların, benim bir şeyler hissediyor olduğuma dair fikirlerinin olmadığını gövdemdeki kalp oymalarından anlayabilirsiniz.
Yine de bir ağaç olmaktan, büyüyüp, serpildiğim yerden mutluyum. Hemen yanımdan akıp giden nehrin bu mutlulukta payı büyük. Özellikle keyifsiz yaprak dökme sürecimi bir tür eğlenceye çevirmeme yardımcı oluyor. Nasıl mı? Bir sonraki rüzgârla nasıl olduğunu anlatacağım. Şimdi sizden tek istediğim nehrin üzerine eğilmiş olan şu kalın dalın ucundaki yaprağa bakmanız. Hayır, o değil. Ucundaki diyorum. Evet, o. Onu diğerlerinden ayırmak için bir isim vermemiz işimizi kolaylaştıracaktır. Ona “Martin” diyelim. Bu yörede oldukça sık rastlanan bir isim. Hem kulağa da hoş geliyor. Yolculuğa başlamadan önce küçük bir hatırlatma; bana değil Martin’e odaklanın. Ve işte beklenen rüzgâr geliyor…
Bulunduğu yerden koparılıp alınmak benim olduğu kadar Martin’in de canını acıtıyor olsa gerek. Ne var ki bir kez bulunduğu daldan ayrıldığında tüm yapraklar büyük bir mutlulukla rüzgârın gidişine kapılıp, uçabildiği kadar uzağa uçmaya çalışır. Varmak istedikleri yer neresi, neye ulaşmaya çalışıyorlar bilmiyorum ama özgürce uçuşlarını izlemek keyif verici.
Tabii ki sürekli uçamıyorlar. Ya rüzgâr kesiliyor ve düşüyorlar ya da rüzgârında etkisiyle hızla nehrin sularına çarpı veriyorlar. Martin’in de pek başarılı bir iniş gerçekleştirmediğini görüyoruz. Yinede suyun üzerinde kalmayı başardı.
Bu yeni bir deneyim. Ortam oldukça yabancı. Yeni gelenlerin nasıl davranması gerektiğine dair bir fikirleri yok. Nehrin yukarısından suya düşmüş olan yapraklar onlara hemen yaklaşıyor. Nasıl ilerleneceğini diğerlerine gösteriyorlar. Pek çoğu, şu an Martin’in de başarmış olduğu gibi su yüzeyinde gitmeyi kolaylıkla öğreniyorlar.
Tabii uyum sorunu yaşayanlar, bir anda batı verenler de olmuyor değil. Yine de bu olağan bir durum. Her yaprak bulundukları yerden koparılırken aynı değildir en nihayetinde. Böceklerin, güneşin, rüzgârın, yağmurun, … daha sayılabilecek pek çok etkinin iyi ve ya kötü davrandığı, şanslı ve ya şansız olanların aynı şekilde yüzmesini kimse bekleyemez değil mi?
Martin nehrin en hızlı akan noktasında. Zor bir başlangıç olacak onun için. Yine de kaybedilmiş bir şey yok. Kıyıdaki daha sakin sulara düşüp hiç ilerleyemeyerek suyun üstünde çürüyen, nehre bile ulaşamadan yere çakılan öyle çok yaprak gördüm ki onun adına üzülmemem gerektiğini biliyorum.
Martin biraz tedirgin. Neler olabileceğini, nereye gittiğini, neden orada olduğunu henüz kestiremiyor. Gördüğünüz gibi hareketleri biraz tutuk. Bunun nedeni onun ne olduğunu henüz bilmemesinden kaynaklı. Bir dalın ucunda salınan sıradan bir yaprakken, şimdi akıntıyla mücadele etmekte. Belirsiz bir durum içinde kalmak kimi zorlamaz ki.
Yinede Martin suya alışmış gibi görünüyor. Yanında ilerleyen diğer yapraklarda en az onun kadar başarılı bir şekilde yollarına devam ediyorlar. Martin’e baksanıza, kendi etrafında dönmeye başladı. Daha neler yapabileceğini merak ediyor olmalı. Diğerleri de ona uydular şimdi. Hep beraber dönerek ilerliyorlar. Daha eski olan yapraklar yeni gelenlerin gidişlerini farklı tepkiler vererek izliyorlar. Bakın bir kaçı dönen gruptan uzaklaşıyor. Diğer ikisi yenilere katılmış dönüyor. Hiçbir şey onları endişelendirmiyor. Nasıl eğlendiklerini görüyor musunuz? Martin ve yanındaki diğer yeni yapraklar gitmekte olduklarının farkına vardılar. Bunun tadını çıkartmaya çalışıyorlar.
Kıyıdan onlara katılabilmek için çabalayan yapraklara da bakın. Hızlı akıntıyı yakalayabilmek için büyük bir mücadele veriyorlar. Yakınlarındaki eski yapraklar sakince ilerlemeye devam ediyorlar. Çünkü biliyorlar ki onların gidişi daha farklı bir yolculuk. Başka yaprakların hızları, manevraları, kısacası serüvenleri onlar için bir şey ifade etmiyor. Her yaprak kendi akıntısını izler. Yinede kıyıdaki yeni yapraklar mücadele etmeye devam ediyorlar.
Şimdi lütfen Martin’in hemen yanındaki geniş yaprağa dikkatinizi verin. Su almaya başladı. Birazdan büyük bir değişime şahit olacaksınız. Martin onu fark etti ve yanına yaklaşıyor. Diğerleri de bir şeyler olduğunu anladılar. Artık hiç biri dönmüyor. Gruptaki eski yapraklar yollarına devam ediyorlar. Ama nehirdeki yeni yapraklar batmakta olanın etrafını sardılar. Ne kadar da çaresizler değil mi? İlk defa bir yaprağın nehirdeki gidişinin sonlandığını görüyorlar. Martin ve birkaç yeni yaprak daha gövdelerini geniş yaprağa yaslayıp, onu yüzdürmeye çalışsa da birazdan bunun sonuçsuz bir çaba olduğunu anlayacaklar. Geniş yaprak, Martin’in tırtıklı kenarlarından kayıp suya gömülüyor. Şimdi hepsi garip bir ruh durumu içindeler.
Bu ne korku, ne hüzün, ne acıma, ne acı. Bu uçsuz bucaksız nehirde ki ben bile buradan sonunu göremiyorum, belki de sonu yoktur, her daim yüzemeyecek olduklarının bilgisi ile karşı karşıyalar.
Hiç biri ne yapacağını bilmiyor. Hatta bakın birkaç tanesi olanlara rağmen tekrar kendi etraflarında dönmeye başladılar. Martin’de kararsız görünüyor. Hiç bir şey olmamış gibi dönmeye çalışıyor. Bir, iki… Ama dönüşlerindeki kararsızlık ve isteksizlik fark ediliyor değil mi? Çünkü yeni bilgisiyle artık o eski yaprak değil. Kıpırtısız, akışa bırakıyor kendini.
Suyun seni götürmesine izin vermek, gitmek değildir. Martin bunu kavradı sanırım. Yoklukla yüzleşmek, ne kadar eksik olduğu bilgisini de beraberinde getirdi. Martin ve diğerleri, istisnasız hepsinin bir zaman, bu bir sonraki an da olabilir, suyun içine batıp bir daha çıkamayacaklarını artık biliyorlar.
Şimdi Martin’in biraz ilerisine baktığınızda göreceğiniz gibi nehirdeki akıntı her zaman düz bir rota izlemiyor. Ayrıca suyun üstüne çıkmış kayalar, dalları nehre dokunmakta olan ağaçlar, derinlik farkından dolayı oluşan küçük girdaplar ve şelaleler rahat bir yolculuğu engelliyor.
Martin’in ile birlikte ilerleyen yapraklar önlerinde beliren kayayı gördüler şimdiden. Kenara çekilmeye, kayaya çarpmadan bir şekilde yollarına devam etmek için bir çözüm bulmaya çabalıyorlar. Kimi korkuya kapılıp bir şey yapmadan kayaya doğru gidiyor, kimi akıntıya rağmen sabit kalmaya, kimi de manevralar yaparak kayanın açığından geçmeye çalışıyor.
Martin’de kayayı gördü. Ama o diğerlerinin aksine sakin kalmayı başarıyor. Kayanın gerçekliğinin de farkında. Yinede istifini bozmadan akıntıyla birlikte sürükleniyor. Daha eski bir yaprak onun rotasını bozmak için Martine çarpmaya çalışıyor. Çünkü daha önce karşılaştığı zorluklardan o uzak durmayı becererek kurtulmuş. Doğru olan uzak durmak onun için. Ancak Martin, bu eski yaprağın ona çarpmasını engellemek için olduğu yerde bir dönüş yapıyor. Çünkü Martin’e göre doğru olan bu gerçekliği yani kayanın varlığını kavrayıp, tehlikeyi de göze alarak kayanın yanından tıpkı suyun yapmakta olduğu gibi geçmek.
Peki geçtiğinde ne olacak? Bunu bilmiyor olması geçmek istemesini engellemiyor. Aldığı karardan dönmese de kaygılanmadan edemiyor. Çarpmaktan korktuğu için değil bu kaygı. Belki nehrin kayadan sonra ne tür şeylerle dolu olduğunu öğrenmek istiyor sadece. Yinede emin olamıyor. Hissettiği tek şey kaygı. Ne olabileceğinin kaygısı.
Kayaya yaklaştıkça akıntı hızlanıyor. Artık kayanın biraz ötesinde oluşmuş ufak girdaplar da Martinin görüş alanında olsa gerek. Şimdi bir tercih yapmalı. Olabilecek olan pek çok şey var. Tahmin edebildiği ve edemediği pek çok sonuca gebe bir noktada. Neyi seçeceğini ben de merak ediyorum doğrusu.
İtiraf etmeliyim ki bunu beklemiyordum. Yaptığı manevrayı kaçırmadınız değil mi? Sağındaki girdaba girip, kendisini kayanın üzerine nasılda fırlattı. Kesin çarptı dediğim anda kayanın kestiği köpüklü akıntıyı yakalayıp sol taraftan kayıp gitmesi inanılmazdı. Onda da daha önce pek azında gördüğüm bir potansiyel var. Bana daha önce takip ettiğim bir yaprağımı, Friedrich’i hatırlattı.
Martin’in arkasından gelmekte olan diğer yapraklardan da kayayı geçenler oluyor. Hepsi bir birinden farklı bir şekilde geçiyor. Baksanıza aynı daldan düşen iki yaprak bile bir birine benzer ama farklı hareketlerle bu engeli aştılar. Hepsinde kendine özgü çözümü görebilmişsinizdir umarım.
İşte bu her yaprağın kendine özgü olmasından kaynaklanıyor. Hiç biri bir diğeri değil, bir diğeri de bir başkasına benzemiyor. Oysa hepsi aynı yolu kullana bilirlerdi. Martin’in riskli görünen ama işlevselliği tartışma götürmeyecek hareketi diğerleri için doğru bir örnekti. Ama sizin ve benim yapacak olduğum gibi kendi doğrularını izlediler öyle değil mi?
Martin giderek uzaklaşıyor. Önünde pek çok engel daha var. Ama eminim ki onları da bir şekilde aşacak. Kendisini keşfettiği gibi yeni yaprakların, belki eskilerinde kendilerini bulmalarına yardımcı olacak. Belki de sadece kendi macerasıyla ilgilenecek. Her ne olursa olsun onun da bir gün nehrin sularına batacağı kesin. Tabi bunu kendim içinde söylüyorum. Bir gün gelip baktığınızda gövdesi kalp şekilleriyle oyulmuş bu ağacı bulamayacaksınız. Ben çoktan nehirdeki macerama başlamış olacağım. Martin’in de günü geldiğinde benim de nehrin sonuna ulaşamayacağımızı hissediyorum. Hem kim bile bilir ki bir sonu olup, olmadığını.
Sizi sıkmadım umarım. Bu oyun beni hiç sıkmaz. Bakın bir rüzgâr daha geliyor. Bu seferki yaprağın adı “Jean” olsun…
Nehrin kenarına gelip yazın gölgemde oturan, kışın sevgilisiyle gelip romantik anlar yaşayan ya da yakındaki yoldan geçmekte olan herhangi bir insan bana baktığında çekmekte olduğum ya da çekecek olduğum acıyı düşünmez. Özellikle âşıkların, benim bir şeyler hissediyor olduğuma dair fikirlerinin olmadığını gövdemdeki kalp oymalarından anlayabilirsiniz.
Yine de bir ağaç olmaktan, büyüyüp, serpildiğim yerden mutluyum. Hemen yanımdan akıp giden nehrin bu mutlulukta payı büyük. Özellikle keyifsiz yaprak dökme sürecimi bir tür eğlenceye çevirmeme yardımcı oluyor. Nasıl mı? Bir sonraki rüzgârla nasıl olduğunu anlatacağım. Şimdi sizden tek istediğim nehrin üzerine eğilmiş olan şu kalın dalın ucundaki yaprağa bakmanız. Hayır, o değil. Ucundaki diyorum. Evet, o. Onu diğerlerinden ayırmak için bir isim vermemiz işimizi kolaylaştıracaktır. Ona “Martin” diyelim. Bu yörede oldukça sık rastlanan bir isim. Hem kulağa da hoş geliyor. Yolculuğa başlamadan önce küçük bir hatırlatma; bana değil Martin’e odaklanın. Ve işte beklenen rüzgâr geliyor…
Bulunduğu yerden koparılıp alınmak benim olduğu kadar Martin’in de canını acıtıyor olsa gerek. Ne var ki bir kez bulunduğu daldan ayrıldığında tüm yapraklar büyük bir mutlulukla rüzgârın gidişine kapılıp, uçabildiği kadar uzağa uçmaya çalışır. Varmak istedikleri yer neresi, neye ulaşmaya çalışıyorlar bilmiyorum ama özgürce uçuşlarını izlemek keyif verici.
Tabii ki sürekli uçamıyorlar. Ya rüzgâr kesiliyor ve düşüyorlar ya da rüzgârında etkisiyle hızla nehrin sularına çarpı veriyorlar. Martin’in de pek başarılı bir iniş gerçekleştirmediğini görüyoruz. Yinede suyun üzerinde kalmayı başardı.
Bu yeni bir deneyim. Ortam oldukça yabancı. Yeni gelenlerin nasıl davranması gerektiğine dair bir fikirleri yok. Nehrin yukarısından suya düşmüş olan yapraklar onlara hemen yaklaşıyor. Nasıl ilerleneceğini diğerlerine gösteriyorlar. Pek çoğu, şu an Martin’in de başarmış olduğu gibi su yüzeyinde gitmeyi kolaylıkla öğreniyorlar.
Tabii uyum sorunu yaşayanlar, bir anda batı verenler de olmuyor değil. Yine de bu olağan bir durum. Her yaprak bulundukları yerden koparılırken aynı değildir en nihayetinde. Böceklerin, güneşin, rüzgârın, yağmurun, … daha sayılabilecek pek çok etkinin iyi ve ya kötü davrandığı, şanslı ve ya şansız olanların aynı şekilde yüzmesini kimse bekleyemez değil mi?
Martin nehrin en hızlı akan noktasında. Zor bir başlangıç olacak onun için. Yine de kaybedilmiş bir şey yok. Kıyıdaki daha sakin sulara düşüp hiç ilerleyemeyerek suyun üstünde çürüyen, nehre bile ulaşamadan yere çakılan öyle çok yaprak gördüm ki onun adına üzülmemem gerektiğini biliyorum.
Martin biraz tedirgin. Neler olabileceğini, nereye gittiğini, neden orada olduğunu henüz kestiremiyor. Gördüğünüz gibi hareketleri biraz tutuk. Bunun nedeni onun ne olduğunu henüz bilmemesinden kaynaklı. Bir dalın ucunda salınan sıradan bir yaprakken, şimdi akıntıyla mücadele etmekte. Belirsiz bir durum içinde kalmak kimi zorlamaz ki.
Yinede Martin suya alışmış gibi görünüyor. Yanında ilerleyen diğer yapraklarda en az onun kadar başarılı bir şekilde yollarına devam ediyorlar. Martin’e baksanıza, kendi etrafında dönmeye başladı. Daha neler yapabileceğini merak ediyor olmalı. Diğerleri de ona uydular şimdi. Hep beraber dönerek ilerliyorlar. Daha eski olan yapraklar yeni gelenlerin gidişlerini farklı tepkiler vererek izliyorlar. Bakın bir kaçı dönen gruptan uzaklaşıyor. Diğer ikisi yenilere katılmış dönüyor. Hiçbir şey onları endişelendirmiyor. Nasıl eğlendiklerini görüyor musunuz? Martin ve yanındaki diğer yeni yapraklar gitmekte olduklarının farkına vardılar. Bunun tadını çıkartmaya çalışıyorlar.
Kıyıdan onlara katılabilmek için çabalayan yapraklara da bakın. Hızlı akıntıyı yakalayabilmek için büyük bir mücadele veriyorlar. Yakınlarındaki eski yapraklar sakince ilerlemeye devam ediyorlar. Çünkü biliyorlar ki onların gidişi daha farklı bir yolculuk. Başka yaprakların hızları, manevraları, kısacası serüvenleri onlar için bir şey ifade etmiyor. Her yaprak kendi akıntısını izler. Yinede kıyıdaki yeni yapraklar mücadele etmeye devam ediyorlar.
Şimdi lütfen Martin’in hemen yanındaki geniş yaprağa dikkatinizi verin. Su almaya başladı. Birazdan büyük bir değişime şahit olacaksınız. Martin onu fark etti ve yanına yaklaşıyor. Diğerleri de bir şeyler olduğunu anladılar. Artık hiç biri dönmüyor. Gruptaki eski yapraklar yollarına devam ediyorlar. Ama nehirdeki yeni yapraklar batmakta olanın etrafını sardılar. Ne kadar da çaresizler değil mi? İlk defa bir yaprağın nehirdeki gidişinin sonlandığını görüyorlar. Martin ve birkaç yeni yaprak daha gövdelerini geniş yaprağa yaslayıp, onu yüzdürmeye çalışsa da birazdan bunun sonuçsuz bir çaba olduğunu anlayacaklar. Geniş yaprak, Martin’in tırtıklı kenarlarından kayıp suya gömülüyor. Şimdi hepsi garip bir ruh durumu içindeler.
Bu ne korku, ne hüzün, ne acıma, ne acı. Bu uçsuz bucaksız nehirde ki ben bile buradan sonunu göremiyorum, belki de sonu yoktur, her daim yüzemeyecek olduklarının bilgisi ile karşı karşıyalar.
Hiç biri ne yapacağını bilmiyor. Hatta bakın birkaç tanesi olanlara rağmen tekrar kendi etraflarında dönmeye başladılar. Martin’de kararsız görünüyor. Hiç bir şey olmamış gibi dönmeye çalışıyor. Bir, iki… Ama dönüşlerindeki kararsızlık ve isteksizlik fark ediliyor değil mi? Çünkü yeni bilgisiyle artık o eski yaprak değil. Kıpırtısız, akışa bırakıyor kendini.
Suyun seni götürmesine izin vermek, gitmek değildir. Martin bunu kavradı sanırım. Yoklukla yüzleşmek, ne kadar eksik olduğu bilgisini de beraberinde getirdi. Martin ve diğerleri, istisnasız hepsinin bir zaman, bu bir sonraki an da olabilir, suyun içine batıp bir daha çıkamayacaklarını artık biliyorlar.
Şimdi Martin’in biraz ilerisine baktığınızda göreceğiniz gibi nehirdeki akıntı her zaman düz bir rota izlemiyor. Ayrıca suyun üstüne çıkmış kayalar, dalları nehre dokunmakta olan ağaçlar, derinlik farkından dolayı oluşan küçük girdaplar ve şelaleler rahat bir yolculuğu engelliyor.
Martin’in ile birlikte ilerleyen yapraklar önlerinde beliren kayayı gördüler şimdiden. Kenara çekilmeye, kayaya çarpmadan bir şekilde yollarına devam etmek için bir çözüm bulmaya çabalıyorlar. Kimi korkuya kapılıp bir şey yapmadan kayaya doğru gidiyor, kimi akıntıya rağmen sabit kalmaya, kimi de manevralar yaparak kayanın açığından geçmeye çalışıyor.
Martin’de kayayı gördü. Ama o diğerlerinin aksine sakin kalmayı başarıyor. Kayanın gerçekliğinin de farkında. Yinede istifini bozmadan akıntıyla birlikte sürükleniyor. Daha eski bir yaprak onun rotasını bozmak için Martine çarpmaya çalışıyor. Çünkü daha önce karşılaştığı zorluklardan o uzak durmayı becererek kurtulmuş. Doğru olan uzak durmak onun için. Ancak Martin, bu eski yaprağın ona çarpmasını engellemek için olduğu yerde bir dönüş yapıyor. Çünkü Martin’e göre doğru olan bu gerçekliği yani kayanın varlığını kavrayıp, tehlikeyi de göze alarak kayanın yanından tıpkı suyun yapmakta olduğu gibi geçmek.
Peki geçtiğinde ne olacak? Bunu bilmiyor olması geçmek istemesini engellemiyor. Aldığı karardan dönmese de kaygılanmadan edemiyor. Çarpmaktan korktuğu için değil bu kaygı. Belki nehrin kayadan sonra ne tür şeylerle dolu olduğunu öğrenmek istiyor sadece. Yinede emin olamıyor. Hissettiği tek şey kaygı. Ne olabileceğinin kaygısı.
Kayaya yaklaştıkça akıntı hızlanıyor. Artık kayanın biraz ötesinde oluşmuş ufak girdaplar da Martinin görüş alanında olsa gerek. Şimdi bir tercih yapmalı. Olabilecek olan pek çok şey var. Tahmin edebildiği ve edemediği pek çok sonuca gebe bir noktada. Neyi seçeceğini ben de merak ediyorum doğrusu.
İtiraf etmeliyim ki bunu beklemiyordum. Yaptığı manevrayı kaçırmadınız değil mi? Sağındaki girdaba girip, kendisini kayanın üzerine nasılda fırlattı. Kesin çarptı dediğim anda kayanın kestiği köpüklü akıntıyı yakalayıp sol taraftan kayıp gitmesi inanılmazdı. Onda da daha önce pek azında gördüğüm bir potansiyel var. Bana daha önce takip ettiğim bir yaprağımı, Friedrich’i hatırlattı.
Martin’in arkasından gelmekte olan diğer yapraklardan da kayayı geçenler oluyor. Hepsi bir birinden farklı bir şekilde geçiyor. Baksanıza aynı daldan düşen iki yaprak bile bir birine benzer ama farklı hareketlerle bu engeli aştılar. Hepsinde kendine özgü çözümü görebilmişsinizdir umarım.
İşte bu her yaprağın kendine özgü olmasından kaynaklanıyor. Hiç biri bir diğeri değil, bir diğeri de bir başkasına benzemiyor. Oysa hepsi aynı yolu kullana bilirlerdi. Martin’in riskli görünen ama işlevselliği tartışma götürmeyecek hareketi diğerleri için doğru bir örnekti. Ama sizin ve benim yapacak olduğum gibi kendi doğrularını izlediler öyle değil mi?
Martin giderek uzaklaşıyor. Önünde pek çok engel daha var. Ama eminim ki onları da bir şekilde aşacak. Kendisini keşfettiği gibi yeni yaprakların, belki eskilerinde kendilerini bulmalarına yardımcı olacak. Belki de sadece kendi macerasıyla ilgilenecek. Her ne olursa olsun onun da bir gün nehrin sularına batacağı kesin. Tabi bunu kendim içinde söylüyorum. Bir gün gelip baktığınızda gövdesi kalp şekilleriyle oyulmuş bu ağacı bulamayacaksınız. Ben çoktan nehirdeki macerama başlamış olacağım. Martin’in de günü geldiğinde benim de nehrin sonuna ulaşamayacağımızı hissediyorum. Hem kim bile bilir ki bir sonu olup, olmadığını.
Sizi sıkmadım umarım. Bu oyun beni hiç sıkmaz. Bakın bir rüzgâr daha geliyor. Bu seferki yaprağın adı “Jean” olsun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder