Dünya gerçekten o kadar küçük mü ya da bir saniyede oluveren şeyler “bin, iki bin, milyon…” yıl uğraşılsa, yine aynı şekilde olma olanağına sahip değil mi? Tabi bu soruları tek tek irdelediğimizde farklı enginlikler içinde kaybolma tehlikesiyle yüz yüze kalıyoruz. Sonuçta dünyanın insan bilincindeki görece algısından ve olma olanaklılıklarından bahsediveriyorum bir çırpıda. Ne var ki üstünde durmak istediğim nokta her ikisi de değil. Bana bu soruları sorduran “Tesadüf” olgusunun garip doğası.
Nedir bu tesadüf ya da başka bir deyişle tesadüfî olan? Yoksa hepsi bir aldatmaca, insanın kendisine oynadığı oyunlardan birisi mi? Her ne olursa olsun insanlık tarihinde her birimizin hayatında yer etmiş, şaşkınlıklara, üzüntülere, mutluluklara, karın ağrılarına sebep olan bir olgudur tesadüf. Bu konuda pek çok farklı görüş mevcuttur. Bilim, din, tarih (birey gündelik tarihlerini de kapsayacak şekilde) ve felsefi bakış açılarına göre tesadüfün varlığı sorgulanabilir.
Modern zamanın hâkimiyle başlayalım sorgumuza. Bilimin ilerleyişi üzerinden tesadüfe baktığımızda, büyük bir çoğunluğun yaşamın kendisinin bir tesadüfler silsilesi olduğuna inandığını görürüz. Tabi bilim içinde inanç cümlesinin varlığı da ayrı bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Şu anki konumuz bu olmadığından sadece sorunun varlığını tespit ederek geçiyorum.
Big Bang, Newton ve Elma, denize açılan yelkenlileri seyretmekte olan Galileo, bu inanışı benimseyenlerin size hemen verebilecekleri örneklerdendir. Ne var ki bilim adamının doğası bu düşünüşü sarsan bir niteliktedir.
Bilim adamı zorunluluk gereği gözlemci bir yapıya sahiptir. İşi ve amacı doğayı açıklamak, nesnel dünyayı indirgeyerek, anlaşılır kılmaktır. Bu sebeple de gözü hep dışarıdadır. Olan onu ilgilendirir ki olabileceği tahmin etsin. Kendinden önce yaşamış olanların başına gelmiş, sıradan olan, onun için oluşturacağı kuramın girişindeki kayaları temizleyen mucizevî bir olay olabilir. Size şunun garantisini verebilirim ki Newton’dan önce de binlerce kişinin kafasına da elma, armut, ayva, kaya hatta maymun bile düşmüştür. Galileo’dan önce de insanlar giden yelkenlilerin arkasından bakmıştır. Tesadüfî olanın gerçekleşmesi bir şeyi değiştirmez. Olan olayın mağduru ya da gözlemcisinin niteliği bilimdeki gelişmeyi getirir. Bilimsel olan zaten tesadüf ideasını çürütmek zorunluluğundadır. Bizler elmanın yer çekimi yüzünden ağaçtan düştüğünü, dünya yuvarlak olduğu için en son geminin yelken direğinin gözden kaybolduğunu artık biliyoruz. Atom çekirdeği içindeki proton ve nötronların hareketlerini açıklayamasak da tesadüfî olarak değil, henüz açıklayamadığımız bir düzenle hareket ettiğini biliyoruz. Son dönemde yapılan araştırmalar Big Bang kuramındaki tesadüfîliğin aslında nasıl bir düzen ve nedensellikle açıklanabileceğini araştırmakta. Öyleyse diye biliriz ki bilim tesadüf olgusunu kabul etmez. Tesadüf olan henüz açıklanamamış ya da görülememiş nedenselliğin bir ürünüdür.
Şimdi de bilimle her zaman sorun yaşamış olan bir alandan bu olguya bakalım. Dini yaklaşımda oluşturduğu sistemde tesadüfün varlığına yer vermemektedir. Hemen hemen tüm dinlerin ortak paydası olan “kader” anlayışı tesadüfî olanı reddeder. Çünkü tesadüf tanrısal iradenin önünde düşünülemez. Yaşanacak ya da olacak olanlar tanrının ya da tanrıların belirlediği şekilde olur. Sokrates’in Glaukon’a anlattığı genç asker Er’in hikâyesinden tutunda, ilahi dinler olarak kabul gören dinlerin öğretilerine kadar tesadüfle olan hiçbir şey yoktur. Tabi bunlar arasında yaşanacak olanın seçimini (yaşanacak olanlar her ikisinde de belirlidir) kimin yaptığı konusunda farklılıklar olsa da, bu konumuzun dışında irdelenmesi gereken başka bir düşüncedir.
Bilim ve dinin bir şekilde yok dediği tesadüfe ortaçağdan günümüze bu ikisi arasında kaldığı varsayılan felsefe, tesadüf olgusuna daha olumlu bir yaklaşım sergilemektedir. Zorunlulukların aksine bir durum gerçekleştiği takdirde bu ancak tesadüf ile açıklanabilir. Örneğin aynı olan iki kâğıt parçasını havadan bırakırsanız yer çekimi gereği düşecektir. Ancak beklenmedik bir rüzgâr çıkıp da kâğıdı uçurursa, o kâğıt yere düşmez. Öngörülemez olanın olması felsefi olarak tesadüfîdir. Zorunluluğu bozar. Tabi bu sadece bir yaklaşımdır. Felsefenin bu konuda olumlu ya da olumsuz pek çok söylemi vardır. Acaba düşünce ya da şu an bunları yazabiliyor olmam da mı bir tesadüfün sonucudur.
Kişisel tarihlerimiz de bizlere tesadüfün varlığını diretmektedir. Öyle ki gittiğiniz uzak bir ülkede uzun zamandır görmediğiniz bir arkadaşınızla karşılaşmak, son saniyede kendi yarı sahanızdan potaya fırlattığınız topla basket maçının kahramanı olmak, ruh eşinizle internette ya da trafik kazasında tanışmak bize tesadüfün olduğunu gösteren nitelikte örneklerden sadece bir kaçıdır. Tarihteki kişilere baktığımız zamanda günümüzü değiştiren pek çok olay tesadüfler sayesinde olmuş ve bizleri etkilemiş gibi görünmektedir. Yaşam tesadüfün varlığını insana pek çok kanıtla sunan bir kitap gibidir.
Başlangıçta sorduğumuz sorulara dönecek olursak, bu kısa araştırmamızda hala tesadüfün varlığına ya da yokluğuna dair kesin bir şey söyleyemiyor olduğumuz ortadadır. Ancak lehte ve ya aleyhte benimsenecek inançları bir kenara bırakırsak, bence tesadüf bilgisizliğin getirdiği sürpriz faktörü olarak da tanımlanabilir. Bir şeyler sadece olmuş olduğu için olmamaktadır. Hepsinin bir nedenselliği, nedenselliği yoksa bile tesadüfün yöneldiği öznenin dışında bir oluşu ve kendine has bilgisi vardır. Bu bilgiye sahip olan özne için tesadüf cereyan edemeyecektir. Tesadüf bir sonuçsa, yeterli bilgiye sahip olunarak bu sonuç öngörüle bilir. Ben yıllardır görmediğim arkadaşımın o süreçte ne yaptığından haberdar olsaydım, gittiğim yerde onunla karşılaşmak benim için tesadüfî bir durum olmayacaktı. Genç basketbolcu topu bir sahadan bir sahaya isabetli atmak için ne kadar güç gerektiğini, hangi açıyla atması gerektiğini hali hazırda bilseydi bu bir tesadüf olmayacaktı. Yinede bir insanın edinebileceği bilginin sınırlılığı göz önüne alınırsa tesadüfün varlığı da kabul edilmesi gereken bir zorunluluktur. Ta ki bizler evrenin tüm bilgilerine sahip oluncaya kadar.
23.07.2010
BURSA
28 Ekim 2010 Perşembe
BİR ELMA DÜŞTÜ AĞAÇTAN…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder